Sene 2002. Kız istemeye gidiyorum. Kankam dedi ki;
- Sakın Turcu olduğunu söyleme..!
+ Niye lan?
- Oğlum, belki 3, 5 meslektaşın çarptı kaçtı piyasayı ama alayınız üçkağıtçı sanılıyor. Bak aslanlar gibi bir diploman var. Gel, sen mühendisim de.
+ İyi de, ben gemi mühendisiyim. Bırak gemiyi, kağıttan gemi yapamam. Ya anlarsa...
Nikahı basana kadar anlamadı. İlk torunu kucağına verdiğimiz an gerçekleri anlattık. Bozuldu tabi. Artık yalan söylediğimize mi, yoksa gerçeklere mi bozuldu bilemem. Kayınvalidem hala beni sağa sola mühendis diye tanıştırır. Alışamadı bir türlü. Olsun artık. Tek korkum, birinin tutup teknik bir mühendislik sorusu sormasında.
Zaman içerisinde Körfez savaşı, Apo krizi, 5 Nisan kararları, Anayasa krizi, Kuş gribi, Suriye meselesi, Bombalar, Restleşmeler derken şimdi kucağımızda Corona'yı bulunca kayınpedere hak vermedim değil. Bu ne ya..? Üstümüze napalm düşse biz turizmcilere koymaz derdik, Corona kötü koydu ama. Global bir kriz bu. En büyük kriz 6 ayda etkisini kaybederken, bu kez ucu, hızı, etkisi, süresi belirsiz, görünmez bir kaosun içindeyiz. Büyük firmalar bile kepenk indirirken, küçük firma sahipleri ya sektör değiştirme veya maaşlı iş arayışlarına girdiler. Beni bu yaştan sonra Laz bakkal çırak bile almaz.
Ben dükkanı kapatmadım. 35 seneden sonra hala kuyruğu dik tutmaktır niyetim. Ama iş var mı? Yok!. Baktık, Türsab'tan, Bakanlıktan hayır da yok, biz ne yaptık önlem olarak? Önce sosyal medyadan, sonra her akşam instagram söyleşilerinden birbirimize ağlaştık. Hatta bir umut her gün "İlker Ünsever TV" seyrettik. O da bitti. Çare bulamadık ama kriz de bitmedi. İş yerinde telefon çalmazken moralim bozuluyor, bari evde oturayım dedim. Börekler, çörekler, ekmekler derken yemek yapmaya başladım. Başta her şey güzeldi ama iş zeytinyağlılara gelince evden sağlam zılgıt yedim. Birkaç tabak çanak, tencere ve perde zayiatından sonra direkt kırmızı kart. Evden de kovuldum. Attım kendimi sokaklara. Bari bir işe yarayayım;
Şu sıralar alt komşum "Albay emeklisi Nizamettin amca" gibiyim. Tüm mesai saati boyunca sokaklardayım. Nerede yanlış park etmiş araç, kaldırımdan giden motosiklet, kurallara uymayan sürücü varsa şak fotoğrafını çekip trafiğe şikayet ediyorum. Dışarı aşırı şekilde taşmış sandalye masa atan kafeler, yere çöp atan, tüküren vatandaşları görünce de gidip uyarıyorum. Olmadı belediyeye şikayet ediyorum. Fiş vermeyenleri de direkt maliyeye. Bunun için fake bir hesap bile açtım. Neme lazım. Çünkü arada bir horlanıyor hatta itilip kakılıyorum. Ama olsun, bu vatan için canım feda. Sanırsınız, en duyarlı vatandaş madalyasını bana takacaklar. Durmak yok yola devam. Şimdi Bodrum'dayım. Sokakta ve plajda sosyal mesafe ve maske uyarılarım devam ediyor. Gürültücü komşularımı da site yönetimine şikayet ediyorum. Her şey güzel olacak turizmci dostlarım. Her şey.!
Şşşt. Hopp. Açılın. Yaklaşmayın birbirinize...!
- Sakın Turcu olduğunu söyleme..!
+ Niye lan?
- Oğlum, belki 3, 5 meslektaşın çarptı kaçtı piyasayı ama alayınız üçkağıtçı sanılıyor. Bak aslanlar gibi bir diploman var. Gel, sen mühendisim de.
+ İyi de, ben gemi mühendisiyim. Bırak gemiyi, kağıttan gemi yapamam. Ya anlarsa...
Nikahı basana kadar anlamadı. İlk torunu kucağına verdiğimiz an gerçekleri anlattık. Bozuldu tabi. Artık yalan söylediğimize mi, yoksa gerçeklere mi bozuldu bilemem. Kayınvalidem hala beni sağa sola mühendis diye tanıştırır. Alışamadı bir türlü. Olsun artık. Tek korkum, birinin tutup teknik bir mühendislik sorusu sormasında.
Zaman içerisinde Körfez savaşı, Apo krizi, 5 Nisan kararları, Anayasa krizi, Kuş gribi, Suriye meselesi, Bombalar, Restleşmeler derken şimdi kucağımızda Corona'yı bulunca kayınpedere hak vermedim değil. Bu ne ya..? Üstümüze napalm düşse biz turizmcilere koymaz derdik, Corona kötü koydu ama. Global bir kriz bu. En büyük kriz 6 ayda etkisini kaybederken, bu kez ucu, hızı, etkisi, süresi belirsiz, görünmez bir kaosun içindeyiz. Büyük firmalar bile kepenk indirirken, küçük firma sahipleri ya sektör değiştirme veya maaşlı iş arayışlarına girdiler. Beni bu yaştan sonra Laz bakkal çırak bile almaz.
Ben dükkanı kapatmadım. 35 seneden sonra hala kuyruğu dik tutmaktır niyetim. Ama iş var mı? Yok!. Baktık, Türsab'tan, Bakanlıktan hayır da yok, biz ne yaptık önlem olarak? Önce sosyal medyadan, sonra her akşam instagram söyleşilerinden birbirimize ağlaştık. Hatta bir umut her gün "İlker Ünsever TV" seyrettik. O da bitti. Çare bulamadık ama kriz de bitmedi. İş yerinde telefon çalmazken moralim bozuluyor, bari evde oturayım dedim. Börekler, çörekler, ekmekler derken yemek yapmaya başladım. Başta her şey güzeldi ama iş zeytinyağlılara gelince evden sağlam zılgıt yedim. Birkaç tabak çanak, tencere ve perde zayiatından sonra direkt kırmızı kart. Evden de kovuldum. Attım kendimi sokaklara. Bari bir işe yarayayım;
Şu sıralar alt komşum "Albay emeklisi Nizamettin amca" gibiyim. Tüm mesai saati boyunca sokaklardayım. Nerede yanlış park etmiş araç, kaldırımdan giden motosiklet, kurallara uymayan sürücü varsa şak fotoğrafını çekip trafiğe şikayet ediyorum. Dışarı aşırı şekilde taşmış sandalye masa atan kafeler, yere çöp atan, tüküren vatandaşları görünce de gidip uyarıyorum. Olmadı belediyeye şikayet ediyorum. Fiş vermeyenleri de direkt maliyeye. Bunun için fake bir hesap bile açtım. Neme lazım. Çünkü arada bir horlanıyor hatta itilip kakılıyorum. Ama olsun, bu vatan için canım feda. Sanırsınız, en duyarlı vatandaş madalyasını bana takacaklar. Durmak yok yola devam. Şimdi Bodrum'dayım. Sokakta ve plajda sosyal mesafe ve maske uyarılarım devam ediyor. Gürültücü komşularımı da site yönetimine şikayet ediyorum. Her şey güzel olacak turizmci dostlarım. Her şey.!
Şşşt. Hopp. Açılın. Yaklaşmayın birbirinize...!
Sevgilerimizle
Cem Polatoğlu
Cem Polatoğlu
YORUMLAR