Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Rusya`nın efsanevi şehri St.Petersburg hakkında herşey

Cansu Tuncali Beyaz geceleri ile meşhur efsanevi şehir St.Petersburg`u yazıyor... Bayram tatili kapıda. Herkeste bir planlar… Ülkemiz bir tatil cenneti evet ama, bu tatilde kültür turu yapmak istiyorum diyenleri St.Petersburg`a davet etmek isterim. Dostoyevski`nin ünlü ‘Beyaz Geceler` romanını okuduğumda henüz 13 yaşındaydım ve bir gün mutlaka St.Petersburg`a, o büyülü geceleri yaşamak için gideceğim demiştim kendime.

Rusya`nın efsanevi şehri St.Petersburg hakkında herşey

Cansu Tuncali Beyaz geceleri ile meşhur efsanevi şehir St.Petersburg`u yazıyor... Bayram tatili kapıda. Herkeste bir planlar… Ülkemiz bir tatil cenneti evet ama, bu tatilde kültür turu yapmak istiyorum diyenleri St.Petersburg`a davet etmek isterim. Dostoyevski`nin ünlü ‘Beyaz Geceler` romanını okuduğumda henüz 13 yaşındaydım ve bir gün mutlaka St.Petersburg`a, o büyülü geceleri yaşamak için gideceğim demiştim kendime.

16 Ağustos 2017 - 22:00

Nitekim bu hayalimi gerçekleştirdim ve Kuzey ışıklarının yarattığı büyülü Beyaz Geceler’i yaşamak adına Rusya’ya Peter’in Şehrine gittim hem de vizesiz olmasından dolayı çok hızlı bir karar oldu benim için.

Öncelikle kente ulaşımdan bahsedersek, hem Rus Havayolları’nın hem de Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşları bulunuyor. Otel olarak 3 yıldızlı şirin bir butik oteli tercih ettim.

Yaz aylarında kuzey ışıklarının en güzel izlenilebildiği yerlerden biri olduğu için, St. Petersburg biraz pahalı olabiliyor. 1 haftalık tatilin sadece konaklama kısmı yaklaşık 2500 TL’ye denk geldi ama değdi.

Gezilecek yerlerine gelirsek, yaz aylarında hava gece 01.00 gibi karardığı için hiç uykunuz gelmiyor ve gezmeye de bol bol vaktiniz oluyor.

Şehirde gezintiye başlamadan önce size ilk tavsiyem şehirde bir kanal turuna çıkmanız.

St. Petersburg kuzeyin Venedik’i olarak anılır. Mimarisi 1. Petro tarafından çizilmiş bu şehir, Peter’in şehri olarak tarihe geçmiştir çünkü şehrin kurucusu 1. Petro, küçüklüğünde Rusya’dan Avrupa’ya göçmüş ve 2 yıl boyunca Avrupa ülkelerinde kalmış. Batının mimarisine aşık olmuş ve memleketinde batı mimarisinin ağırlıkta olacağı bir şehir kurmaya karar vermiş.

Ülkesine döndükten sonra, kuracağı şehrin Avrupa mimarisine sahip olabilmesi için su kenarı bir yer aramış ve sonunda bugünkü şehrin arazisine, Neva Nehri’nin deltasına bir şehir inşa etmeye karar vermiş. Şehri çizmiş ve İtalyan bir mimar ile anlaşıp, Neva Nehri’nin deltasına şehri konumlandırmış. Bu yüzden şehrin her yeri kanallar ile çevrili. Şehirde 400’den fazla köprü ve kanal kapısı var.

Dolayısı ile tüm şehri turlamak, önemli turistik yerleri hakkında ön bilgi almak adına, şehirde gezinize 1 saatlik kanal turu ile başlamanız hem keyifli olacak hem de şehir hakkında genel bir bilgi almanızı sağlayacaktır.

Kanal turundan sonra küçük atıştırmalık bile yiyecek olsanız, Rus restoranlarına gidin ya da St.Petersburg’un merkezinde bulunan Çin restoranlarına. Hayatımda böyle güzel sushi yediğimi hatırlamıyorum. Rus restoranlarında ise iç dekorasyonlarını eski Rus geleneklerine göre yaptıkları için, içeriye girdiğiniz andan itibaren zamanda yolculuğa çıkabiliyorsunuz.

İlk günü St.Petersburg’un alışveriş merkezlerini, ana merkezin caddelerini gezerek, kiliseleri keşfederek dolaşmanızı tavsiye ederim. Bu gezinizde ziyaret etmeniz gereken bir kilise var ki ismi ‘Dökülen Kan Kilisesi’, mimarisi Moskova mimarisini andırıyor.

İsminin arkasında hikayesi gizli;

1881 yılında halkın çok sevdiği Çar 2. Aleksandr tam kilisenin olduğu noktada bir suikaste kurban gider. Halk onun anısını yaşatmak ve ona olan bağlılıklarını göstermek için müthiş mimarisi ile bu kiliseyi inşa eder.  

Kilisenin dış cephesinde tam 7000 metrekare mozaik kullanılmış ve kilise hala ilk günkü ihtişamını koruyor. Kilise aynı zamanda bir müze gibi de işlem gördüğü için giriş ücretli. Ayrıca bahçesinde birçok hediyelik eşya satan standlar var. Kiliseyi gündüz ziyaret etmenizi öneririm çünkü geziniz sonrası bahçede bulunan stantlara uğrayabilir, keyifli alışverişler yapabilirsiniz.

St.Petersburg’un bir diğer önemli yapısı ise Aziz İsaak Katedrali. Bu katedralin ihtişamı, bahçesi, iç atmosferi sizi resmen bir tarih yolculuğuna çıkartıyor. Katedralin içini gezebiliyor, merdivenlerden üst  katlara çıkabiliyor ve şehir manzarasını seyredebiliyorsunuz.

Turunuzun ikinci gününde ise dünyanın en büyük müzelerinden biriünvanına sahip Hermitage Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Mutlaka rahat hissettiğiniz kıyafetler ve ayakkabı ile müzeye gidin çünkü uzun zaman ayakta kalacaksınız.

Aşağıda göreceğiniz şekilde müze Rusya’nın yaşayan efsanesi diye adlandırılabilecek büyüklükte. İlk yapıya eklemeler yapılarak bugünkü halini alan müze tüm dünyadan eserler barındırırken, Rus tarih ve kültürüne de ışık tutmaktadır.

Müzenin kurulumu ise 1764 yılında Çariçe Katerina’nın bir müzayededen 200 tablo alıp, saklamak isteği ile gerçekleşmiş olup, Çariçe’nin koleksiyonları ile müze büyütülmüştür.

Ayrıca uzun yıllar Rusya’nın kışlık sarayı da olan bu yapıt, Rusya’da yönetim kararlarının alındığı önemli bir merkez olmuştur. 1917 devrimi ile birlikte de sadece müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yıllar boyu birçok eserin kaçırılması durumu ile karşılaşılmasına rağmen hala dünyanın en büyük ilk üç müzesinden biridir.

Müzeyi gezdikten sonra bahçesinde bulunan eski dönem at arabalarına binip müze bahçesinde küçük bir tur atabilir, çariçe kıyafetleri giyinmiş tiyatro sanatçıları ile fotoğraf çektirebilirsiniz.

St.Petersburg’da bir diğer görülmesi gereken mekan da Petergof Sarayı.

Yazımın başlarında anlattığım üzere St Petersburg’u Rus mimarisinde farklı kılan kişinin, bizim kitaplarda Deli Petro diye okuduğumuz 1. Petro’nun ihtişamlı sarayı.

Fakat burada konu olan saray değil avlu. Petergof demek Peter’in avlusu demek. Dünyada bu kadar ihtişamlı bir bahçe var mı bilemiyorum. Altın varaklı merdivenler, altın kuş kafesleri, altın korkuluklar, altın heykeller gibi delicesine bir para akıtılarak yapılan bu saray avlusundan etkilenmemek mümkün değil… Mimarisi deseniz ayrı bir sanat.

Bahçesinde çeşitli kuş türleri hariç sincaplar da yaşıyor ve siz bahçeyi dolaşırken sincapların ağaçtan ağaca zıplamalarını görebiliyorsunuz. Bahçesinde ayrıca bir kafe de var. İhtişamlı bir bahçe atmosferi içinde leziz çörekler ve bir yorgunluk kahvesi için oturmaya değer ama biraz pahalı onu da söylemek isterim.

Gezinizin geri kalanlarını da St Petersburg’un sokaklarında dolaşarak, klasik Rus kültürünü öğrenebileceğiniz opera gösterilerine giderek ve geç kararan havaların etkisinde gece boyu aydınlık havada gezmenin tadını çıkararak geçirebilirsiniz.

Hem tarihte bir yolcuğa çıkmak için, hem de Rus kültürü ile modern batı hayatının kesişimi bir ülke görmek isterseniz St. Petersburg tercihiniz olsun. Ama önce Dostoyevski’nin Beyaz Geceler romanını da okumanızı tavsiye ederim, şehri Dostoyevski’nin büyülü anlatımı ile hissederek gezin…

YORUMLAR

  • 0 Yorum